Op ile Ed zamanda yolculuk yaparak 1835'in Galapagos Adaları'ndan bugünün Şangay'ına giderler. Şangay'ın karmaşası içinde, türlerinin yakında yok olacağı gibi korkutucu bir gerçekle yüzleşirler. Dünya üzerinden kendi türlerinden sadece iki tane kaldığını fark eden hayvanlar, ilk olarak zamanda geriye gitmeye karar verirler.

Ember ve Wade ateş, su, toprak ve hava insanlarının birlikte yaşadığı bir kentte yaşıyorlardır. Hevesli genç kadın ve bu sağduyulu olan genç adam, temel bir şeyi keşfetmeye yakındır. Ortak yönlerinin ne kadar çok olduğunun farkına varırlar.

Emily Blunt, işini kaybetmiş, mavi yakalı, bekâr bir anne olan Liza Drake'i canlandırıyor. Liza'nın hayatı, bir ilaç satış temsilcisi olan Pete Brenner (Chris Evans) ile tesadüfen karşılaşmasıyla değişir. Liza maddi açıdan ayağa kalkmak için tehlikeli bir plana dahil olur, ancak kendini ahlaki pusulasına aykırı bir yolda bulur. Artan farkındalık, deliye dönen patronla mücadele, kızının kötüleşen rahatsızlığı ve şirketin sebep olduğu yıkım Liza'yı seçimlerini yeniden gözden geçirmeye zorlar.

Film, Argylle ismindeki dünyanın en büyük casusunu anlatıyor. Hafızasını kaybeden bir roman yazarı ufak ufak hafızasını geri kazanır. İsminin Argylle olduğunu ve eskiden büyük bir casus olduğunu hatırlayacaktır. Argylle daha sonra dünya çapında macera dolu bir yolculuğa çıkar...

Beklenmedik bir aile trajedisinden sonra Deetz ailesinin üç nesli Winter River'da bulunan evlerine geri dönerler. Hâlâ Betertböcek'in peşinde olan Lydia'nın yaşamı, asi kızı Astrid'in tavan arasında bulunan esrarengiz kasaba maketini keşfetmesiyle altüst olur ve öbür dünyanın kapısı aniden açılır. Her iki âlemde de sorunlar ortaya çıkarken, birisinin Beterböcek'in ismini üç kez söylemesi ve iblisin geri dönüp ortalığı kasıp kavurması an meselesidir...